5 Nisan 2010 Pazartesi

İki adama duyduğum büyük aşk.




"
Kimleri okursun?" Sorusu vardır, sorarsın konuşmanın bitmesi gerektiği yerde sırf konuşmak için kullanılan kurtarıcı soru gibidir ki aslında her sorudan değerlidir insanın kişiliğini ortaya koyar, eğer tanıyorsan yazarları tamam aradığın adam/kadın dır. ama yok tanımıyorsan bir de hiç alakan olamayn siyasi görüşleri arkasına alan bir yazarsan bir adım geriye atarsın ne kadar etkilensende.Gerçektir hani bu hepimiz yaşamışızdır.. çok kitap okumamışsanda o okuduğun bir kaç kitap içerisinden bir yazar sevmesini istersin ki hakkındır o kadar okumuşsundur ama yok değildir ya çıldırtır seni birde o kimdi? sorusu vardır ki hiçbir zaman bu kadar kültürlü olmak istememişsindir aslında içinden "keşke bilsem , bilsem" dersin ama nafile...
iş işten geçmiş sana bilmediğin yazarları sıralamış ve konularından bahsetmiştir.

ne seversin diye sorduğunda lisede zorunlu olarak okuduğun kitaplardan bir demet yapar "klasikler" dersin. sadece onu okudum demeye utanırsın belkide.Olay aslında tamamen yazarlar kişilikleri ve yazdıklarıyla alakalı.. sen ne kadar ben sadece onun yazdıklarını sevıyorum desende ister istemez yaşamlarını bildiğinde bir parça hayatlarından da etkileniyorsun ki bu gayet doğal bir şey... Hayatımda böyle işte budur diyebilceğim iki erkek olduğu konusunda kesin kararımı verdim... ikiside edebiyat çevrelerinde fazlaca iyi tanınmayan yazarlar olmalarına rağmen okuyan kitleleri geniş ki bu da "zevklerin göreceliliği"ni bir kez daha kanıtlar nitelikte...




İlk olarak Charles Bukowski...
Tanışmam tam anlmıyla karıştırdığım dergilerden biri sayesinde oldu.. Cobain'in baş ucu kitabı olduğunu öğrendim FACTOTUM'un ve okumalı dedim... Okuduktan sonrada tam kişiliğime hitap eden bir yazar olduğu kanısındaydım... ki şiirlerinide okuyunca Tanrını Bukowski, nam-ı diğer : hank, üzerinde çok uğraştığını fark ettim, dış görünüşünü elden geçiremediği için pişman oluşu yüzünden onu yazma kabiliyeti ile kutsamıştı ki bu çoğu yazarın isteyeceği türden bir yazma yeteneğiydi... teker teker okunduğunda hiç bu kadar anlamsız kelimeyi bir arada göremeyeceğinizi düşünmüşsünüzdür ama sonunda yani aslında bir bütün olarak Hank'i görebildiğinizde içinde ki o aşkı kadın segisini, seks kokusunu,porto şaraplarını hissedebilecesinizdir. işte o anda ne yaptığınızın ne okuduğunuzun farkına varacaksınız.. o inanılmaz doğal hayattan betimlemelerle dolaştığı sokak aralarındaki pisliklerden bahsedişi bile sizin için büyüleyici olacak, kaldırım fahişeleri,sevişmeleri bile...

Charles Bukowski dediğimde aklıma gelen ilk şiirse bence tüm kitaplarından , tüm kişiliklerinden içine koyduğu bu şiir... ;

Evet Evet

Tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı,
Tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı,
Tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi,
Tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk,
Tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu,
Tanrı maymunu yarattığında uyuyordu,
Zürafayı yarattığında sarhoştu,Uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı,
Ve intiharı yarattığında bunalımdaydı,
Senin yatakta uzanmış halini yarattığında,
ne yaptığını biliyordu,sarhoştu ve kafası kıyaktı,
Ve sonra dağları ve denizi ve ateşi,aynı anda yarattı,
Bazı hataları oldu,ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında,
tüm Kutsal Evren' in üzerine boşaldı....





ve birilerinin ardından gelmeyi hak etmeyen Küçük İskender ;

"Yılda üç defa buluşup sevişelim, dedi,cemrelerin düştüğü yerde.

Beni böyle bırakıverdi telve gibi.Kendi falıma kapandım: Fincanda ters duramadım; önce tabağıma,sonra şehre aktım.Nazar olsam ruhuma değecektim.Aşka sebep ararken aşkla neticelendim."

sözlerinin ardından onun için bir şeyler yazmalıyım dedim... bu satırlar onun ne en iyi ne en kötü satırları sadece içimde bir şeyler alevlenmesini sahlayan hatta beni közün üzerine oturtup ağır ağır karıştıran sözler oldu...
Küçük İskenderle tanışmam pek farklı olmadı. onu hep biliyordum sadece ilk kitabını alışım tüm kitaplarımdan daha güzel oldu ikinci el bir "İkizler burcu hikayeleri"...
İkizler burcu olmamam bunu almam ve annemin gereksiz bakışlarıyla pekişti her şey ... şu arka kapaktaki yazıya vurulma hikayesiyle karşı karşıyaydım...kalbim deli gibi atıyor ve "bu benim olmalı" (saman kokusu) diye içimden geçiriyordum bir elmasmış gibi.. ardından dört türklirasına aldığım kitabı bir buçuk saatlik taksim otobüsü sırasında bitirdim ve hayatımda o andan itibaren büyük bir ihtiyaç oldu K. İskender...Ve tüyap kitap fuarında SEL yayıncılığın standına gidip elim kolumm dolana cebimdeki para bitene kadar kitaplarını aldım kendime...ama bu sefer yavaş yavaş okumam gerektiğinin farkına varmıştım ki bu aydınlanma sayesinde daha da sevdim bu yazıları... En son kitabı " Galileo'nun Pergeli* " ise okunmaya değer ve artar taşar gider...



Ne diyordum, şimdi siz keşke bilidiğim yazarlardan bahsetseymiş diyebilirsiniz ama inanın benim öyle gerginliklerim yok hayat güzel bu iki adam her şeyden güzel...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder